[Kayıt ol]   [Şifremi unuttum!
Kullanıcı adım:   Parolam:  
 
Yazar Mesaj   #13045  12-04-2009 11:35 GMT+2 saat  

moonlight


Admin


Tecrübe Puanı.: 96%
Ruh Hali: Neþeli
Mesaj 4213
Şehir: istanbul
Ülke:
Meslek: gecelerin adamı :))
Yaş: 36
Facebook'ta Paylaş
sevgiliden askere özlem dolu mektuplar

En zor zamanlar sevgilinin askerde olduğu zamanlardır.
İnsan telefonun başından çekilemez ha aradı ha arayacak sancısıyla,
düşmeye gönlü olmayan telefon ise düşse dahi kapanıverir iki dakikada, ne umdum ne buldum a dönüşüverir heyecanla beklenen telefon...

öncesinde hiç ilgini çekmediği halde televizyonda askerlik ile ilgili tüm haberleri seyretmek.. onunla beraber gün saymak..
Onsuz hiç bir yere gitmemek...
hiç kabahatin olmadığı halde sana kızdığında bile alttan almak..
her yere telefonu yanına alıp gitmek..
arasa da sesini duysam diye bütün gün beklemek..
bütün gün geçmeyen dakikaların telefonda bir anda geçmesine sinir olmak... mektup yazmak.. sürekli fedakarlıkta bulunmak..
Askerlik bitince yasayacaklarını hayal etmek...

tanışıklığın ve samimiyetin minimal olduğu bir arkadaş grubu içerisinde tuhaf/üzücü/iç burkucu
askerlik anılarını anlatmaya başlayan kişiye,
"anlatmayın bana böyle şeyler, kotu oluyorum" diye takılındığında,
"Aaa senin de erkek arkadaşın askerde mi? bırakırsın sen onu kesin..
Ne kadar kaldı? 4 ay? yok yok bırakırsın.."
gibi densiz/gereksiz/döver misin sabaha mı bırakırsın bi tepki alınırsa,
"ben bırakmam da, senin bi bırakılmışlığın ve oradan kaynaklanan bi kuyruk acın var galiba"
mealli bi cevap verilebilmesi gerekir...

Sürekli can sıkıcı bir hüzün halinde olmak.
En ufak bir şeyi bile paylaşmak istendiği anda aslında onun uzakta olduğunun hatırlanmasıyla o an elde patlar.
İlk ayın ardından bünye tarafından 'arkadaşlar doğal bir seleksiyon sonucunda bir bir elenir ve kalanlar gerçek dost olarak addedilir.
bir de 'aman canım herkes mutlaka yapıyor, üzülme' diye avutmaya çalışanların ağzını kırma isteği uyandıran süreçtir.
Hele bir de gereksizcesine yapılan 'şafak kaç' esprileri en sert yanıtlara maruz kalır ki uzak durmak gereklidir...

Ya geçmişi düşünürsünüz ya geleceği. Geçmişteki anılarda kaybolursunuz gün gelir, gün gelir hayallere dalarsınız geleceğe dair.
Mektuplar yazarsınız. Cevaplar beklersiniz.
Her gün posta kutusuna bakarsınız.
Mesajlar yazarsınız içinizde aman yakalanmasın diyerek şafak sayarsınız onunla beraber...
...

Onsuz bişey yapmak gelmez içinizden. Ev kuşu olursunuz.
Ona anlatmak istediğiniz şeyleri paylaşmak istediklerinizi her gün mail olarak ona yazarsınız.
Her şeyi maillerde anlatınca gerçek mektupta yazacak bi şeyler kalmaz.
Ama herkes de size gerçek mektup yaz onu defalarca okur der,
kafa karışır bir kere daha ne gereksiz şey şu askerlik
sevdiğimi benden ayırdı diye profesyonel ordu sistemine geçmeyi istemeyenlere kızarsınız...

Hiç bitmeyecek gibi gelir beklemek.
Bazen ne çabuk geçmiş günler dersiniz bazen daha bir sürü gün daha var dersiniz.
Kafa karışır algı bozulur.
Ama o yanınızda olmasa bile her şeyi onunla yaşarsınız...

Daha önce anladığınızı sandığınız, insanlara "Allah kavuştursun" derken acılarını paylaştığınıza inandığınız,
fakat ancak ve ancak kendi başınıza geldiğinde ne olduğunu tüm ağırlığı
ve uçsuz karanlığıyla kavrayabildiğiniz durum...

önce gideceği güne kadar yanında çektiğiniz acıları, en büyüğü sanırsınız ; bir türlü doyamaz, o ısıyı stoklarsınız..
yüzünden binlerce kare fotoğraf çekersiniz gözlerinizle..
sonra uğurlama anı gelir ki, ilkinden kat be kat büyüktür ağrısı...
sonra ertesi günden itibaren başlayan o tuhaf kıvranış, algılayamama, hissizleşme..
her an anahtarını sokup kapıyı açıverecekmiş ya da yan odadan gözleri
uykulu çıkıverecekmiş, boşalan fincanını uzatıp kedi misali
bakıverecekmiş gibi beklentilerle dolu yanılsamalar..

Çiftten çifte, bekleyenden bekleyene, yaşanmışlıktan yaşanmışlığa fark
var elbet, en önemli ayrım bu hissedilen boşluk kıyasında.
Evde, sokakta hatta şehirde onsuz yaptığınız hiçbir şey yoksa 2
4 saatiniz birlikte geçmişse ve seneler dökmüşseniz ortaya,
eh biraz da saplantılı bir bağlılığınız varsa, işte o zaman işiniz yaş...

Sonrası da geçmek bilmez. Algıda seçicilik tavana vurur,
daha önce dikkat etmediğiniz asker haberleri yüzünden televizyon açamaz olur,
yolda yanınızdan geçip giden askerlere "Allah sabır versin" derken bulursunuz kendinizi.
Bütün askeri terimleri öğrenir, tencereye teskere deyiverir,
acınan gülüşmeler yaşarsınız...

Tek emin olduğunuz geçmişinizdir, sırtınızı ona dayar, belirsiz geleceğe dair planlar yaparsınız.
Hırs olur biraz içinizde bu bekleyiş, bu arada yapmanız gerekenler adına.
Güçlü olmalıyım diye kendinizi zorlar, ama sıklıkla vurup geçen zayıflık hissine aldırmamaya çalışırsınız...

"aldatmaya en meyilli kadın" bakışlarına inat, daha bir gururla şafak kartını karalarsınız.
Neticede bazılarının dediği gibi, gerçekten dopdolu bir yürekle beklenir ve sonunda vuslata erilirse,
kimilerinin "her kadına nasip olmaz asker beklemek" cümlesini kendinize ispatlarsınız...

Bir yanının hep eksik olmasıdır. 'geçer!', 'aman ne kadar az kalmış!', 'askerlik mi bu?' diyenlerin sözü o an için dinlenir,
iç sesle sürekli konuşulur, hatta çene düşer ama eve gelinip kanepeye tek başına oturulunca sessizlik baslar.
Zaman yine durur. Resimlere bakmak, dolapta olan birkaç kıyafeti bininci kez düzeltmek.
Yine de en güzel çare telefonun çalmasını beklemektir...

izin gününde İnternet cafe ve kamera bulmuşsa,
onu gördüğünüzde dünyanın en çaresiz en özlem dolu en hüzünlü insanı olursunuz bir anda ama bir o kadar da mutlu...

Hayatın en sadık, en içe kapanık ve en karanlık bekleme dönemi.
Beklemek, beklemek, sadece beklemek. Başka hiçbir şey değil.
Anlatılarak bitirilemeyecek, paylaşmayla azalmayacak bir özlem...

Mümkün olduğu surece dayanamayıp sevgilinin peşinden askerlik yaptığı şehrin yollarına düşmektir,
bilinmedik bir şehre giden virajları ezberlemektir...

telaşlı ve slow motion ilerleyen bir zaman dilimidir asker yolu beklemek...


i$te böyLe biR$eydiR..

Bu mesaj moonlight tarafından düzenlendi (10-09-2009 13:04 GMT+2 saat, ago)
__________________
Gender_Bay Çevirimiçi durumu